Sonbaharın kışa evrildiği bir dönemden herkese güzellikler dileyerek satırlarıma başlamak istiyorum. Öztürk ağabey (AKKÖK) yazılarımdan sonra mesaj atarak uzun yazdığımı söylüyordu. Karar verdim, bundan sonra ben de kısa ve sık yazacağım. Uzun yazıları açıklamaya gerek duyduğum konularda yazacağım. İçim dışım birdir benim. O yüzden ne geçiyorsa kalbimden, burada sizlere aynen aktarıyorum. Gelelim yazımıza:
Dikkat ederseniz Erzurum’da her şey konuşulur, herkes her şeyin en iyisini biliyordur ama nedense hiçbir şey yapılmaz. Hiç düşündünüz mü neden? Biliyorum düşünmediniz. Sizin yerinize düşünenler de zaten birileriyle masaya oturdu ve “al gülüm, ver gülüm” hesabı anlaştılar. Sizler de kahraman gelmesini bekleyin.
Değerli hocam Prof. Dr. Cengiz ALYILMAZ’dan duyduğum güzel bir söz vardır: Dişi kıran, pilavın içindeki beyaz taşlardır. Bu şehri sömüren ve şehrin sömürülmesine göz yuman, bizden gibi görünen ama asla bizden olmayan, “tilkiyle plan yapıp kurtla avlanan, sonra da koyunla yas tutan” hokkabazlar! Hamasi konularda meydanı kimseye vermezken iş, sorunlara gelince başınızı kuma gömüyorsunuz. Sorunların üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. Zannediyorsunuz ki siz görmeyince o olaylar görünmüyor. Efendiler, aramızda kalsın, kafanızı kuma gömdüğünüz zaman kıçınız dışarıda kalıyor. Tarihin en sevdiğim tarafı ise olayların belli bir zaman sonra yazılmaya başlanmasıdır. Unutmayalım ki geleceğin tarihçileri bugünleri yazarken bazılarımızı başlarımızdan (duruşumuzdan) bazılarımızı da kıçlarımızdan tanıyacaklar.
Görelim Mevla neyler Vallahi güzel eyler
Erzurum’un bu kadar değeri varken onlara kayıtsız kalan , bütün pisliklerin üstünü örtmeye çalışan herkesi hepimiz tanıyoruz. Bunlar gazeteci, bunlar bürokrat, bunlar siyasetçi maalesef bunlar Erzurum’da söz sahibi olan kişiler. Tebrik ediyorum sizi doğru söze ne denir?
Harika tespitler ayakta alkışlıyorum
Çok teşekkür ediyorum.Harika bir yazı olmuş..Emeğinize,yüreğinize ve kaleminize sağlık..